İzmir de ağustos sıcağına katlanmak zorunda kalan insanların günün en sıcak olduğu saatlerde doldurduğu kıbrıs şehitler caddesi. Bir zamanlar esmer olan son iki haftasını oturduğu apartmanın tepesinde geçiren ve gece insanı olan ben her sabah çatıdaki yerimi almak için bu caddeyi her gün dolduran insan sayısının iki katı daha istekliydim bu hayatı yaşamaya. Yokuş aşağı giden iç dünyam sonunda papatya dolu yemyeşil çayırlara geçiş yapmıştı son iki haftadır. Geçişin bana çarpan arabayla başlaması ironik oldu sanki evren darlanmalardan kurtulmam için bana fiziki kuvvet uyguladı. Evren dedim de benim adım Devrim. Ne alaka şimdi ?!? diyorsan anlatırım gün batımında bir gün. Evrenin nezaketinin hatırası olan yaralarım terim yüzünden inanılmaz acıyıp kaşınsa da bir gıdım kabuk yolmadım iki haftadır. Yolunacak kabuk yokluğunda yara bere almak isteyen ben nasıl mı dayandım iki hafta? Bu hikayedeki tüm olumsuz şartlara dayanmamı sağlayan güzellik sayesinde. Tabi birde alsancak iskele arkasından körfeze batan güneş sayesinde. Denize batmıyor aslında biliyorum ama izmiri şımartmayı seviyorum. Ne zaman güneş cam iskelenin arkasına inse o güzel renk içimi ısıtır sanki ayaklarımı suda hissettirir beni mutlu eder ama tüm bunları hissettiren aslında onun gülüşüdür her gün aynı saatlerdeki gülüşü. Hep keyifsiz olduğu için o gülüş beni o kadar mutlu ediyor belki de. Ev arkadaşım yanıma gelip oturdu beni bu röntgencilikten vazgeçirmek için konuşacak kesin. Severim Murat'ı anlaşırız genelde sorun yaşamadık hiç ama herkes aynı kafa yapısına sahip olsa hayat zevksiz olurdu zaten ona göre röntgencilik bana göre tutku. İki haftadır çatıda olduğum her an çalmaya devam eden şarkının sesini açtım Muratın geldiğini duyduğumda. Keep on tryin'. Fonda çalan şarkı ve karşımdaki güzel yüz beni bu çatıdan alıp iskelede oturup ayaklarımı denize sallandırırken gözlerim kapalı şişko şişe efes içtiğim çeşmeye götürüyor. Murat bi süre bana baktı sessiz sessiz şarkının bitmesini bekledi ikimizde sevmezdik şarkı bitmeden kapatanı.
M: "Ne zaman çıkçak dışarı"
D: "Yarım saat sonra falan çıkar."
M: "Valla biri benim monoton hayatımı ezberlese altıma sıçardım. Bildiğin stalker olmuşun sen. Neyse kaptan bak millet rahatsız olmaya başlıcak iyice abarttın çıktığı zaman sokakta yanına git konuş. Yok olmaz dı ıkdı bıktı diyosan b planını uygularım."
D: "Milletin atarından tırsıp aşağı ineceğimi düşünüyosan direk b planına geçelim hacı. Nedir plan Mr.T"
Hiç ayırmazdım gözümü o pencereden her saniyede güneşi görmek isterdim. Mahsun olsa kıskanırdı her saniye görüyorum diye. Murata döndüm lafım biterken yüzüne gülmek için tekrar onu görmek istedim güneş gitmiş oda zifiri karanlık. Telaşlandım aslında aşağı koşturup onu yakalamak istiyordum, gerçi bunu her nefesimde istiyordum ama bu sefer yapabilecektim. Hissediyordum, o ruhsuz kalabalıkta karşısında durup ufku andıran gözlerine bakabilecektim. Komik zaten en büyük korkum göz göze gelmekti. İçime işlemediki bakışları daha hiç, ya donup kalırsam diye düşünüyordum hep. Yüzümdeki telaşı, kararsızlığı gören murat ayağa fırladı.
M:"Hadi bakalım b planının vakti geldi sen gene Lincoln gibi oturup kaldın tahtına martı kral."
Çatıdan indi sorularıma kulak asmadan, zor kapanan çelik kapımızı çarpıp asansöre bindi. Kalkamadım yerimden dediği gibi heykel gibi oturup kaldım sandalyeme. Kalabalık caddede gözlerim apartmanın önünde murat'ı aramaya başladı. Bulamadım onu bir türlü kalabalıkta güneşi hala görebiliyordum çok uzakta. Dizlerim karıncalandı telaşım içime sığmadı dizlerimi titretti. Arkama yaslanıp patlatmak istercesine iki elimle kafamı sıkmaya başladım. Tekrar açtım gözlerimi baktım güneşin odasında ışık, duvarda bir gölge. Işık kapandı. Sanki altıma kamp ateşi yakmışlardı ben bu kadar terlemedim hiç, güneş o kadar kısa sürede eve dönemeyecek kadar uzaktaydı görmüştüm onu. Işığı kim açtı? Murat nereye gitti? kafamın içinde bi maymun varmışta yaramazlık yapıyor sanki. Kafamda düşünceler dönüp dururken zaman akışını yitirdi, tüm fikirler birbirine girdi ordan oraya savruldu takip edemedim boşluğa takılıp kaldım, ta ki kapının sesini duyana kadar. Bu ses benim algılarımı açmama neden oldu ama esas beni boşluktan çıkaran şey Muratın kucağıma attığı fotoğraftı. Güneşle benim fotoğrafım. Rüyalarımı süsleyen sahnenin, zihnimi döven bir balyoza dönüşmesi. Kafamın içinde yankılandı çarpan kapının sesi, karanlık içinde kayboldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder