20 Aralık 2010 Pazartesi

Kırıldım...

Kırıldım Nil Karaibrahimgil in yeni internet sitesi. Şarkısıda güzel hoşuma gitti. Sanırım bu kızın yaptığı herşeyi ya seviyosunuz yada nefret ediyosunuz. Tek bir şarkısı yoktur dinleyipte bi daha dinlemeye dayanamam dediğim. Siteyi de çok beğendim eğlendiriyor beni. Bu sitede kırılan insanların %90'ı sevgililerine kırılmış. Sevdiklerinin yaptıklarına, yapmadıklarına, söylediklerine, söylemediklerine, başkalarını tercih ettiklerine. Kimse kabul etmez karşı tarafın yaptıklarının iki tarafın haraketleri ile oluşan tepkiler silsilesinden meydana geldiğini. Herşeyi doğru yaptığımızı sanırız hoşuma gitmeyecek en küçük şeyde karşı tarafı suçlarız. İnsanların başkasından dert yanması komiğime gider bu yüzden. Çok yakın arkadaşlarım, sevdiğim kız, daha nice insan beni kırabilcek hareketler ve hatalar yaptı. Bana bu kadar yakın insanlardan gelen kırıcı hadiselerde iki olasılık düşündüm hep. Biri benim yaptığım hareketlere misilleme yapmaları diğeri benim verdiğim imtiyazı kötüye kullanıp hadlerini aşmaları. İki türlüde iş bizde bitiyor kimseye mesafe koymadan arada sınırlarını hissettirmeden kırılmaya müsait yapınız kıvrılır hale gelmez. Bahane bulmakla yaşanmaz bu hayat daha kendinize dürüst olamıyoken karşıdakinin dürüst olmasını bekliyosunuz ah kırılgan çocuklarım benim. Bi kaç kırılgan drama queenn den örneklerle bitireyim bu blogu madem.
"Her açıdan benden çok daha aşağıda olan bir kızı tercih ettiği için şaşırdım ve de kırıldım :/ :/ hnde" Hande sakızı cıklatmışındır beğenmemiştir seni ne ego varmıiş sende de arkadaş bi kop git.
"ona kırıldığımı hiç bir zaman bilemeyecek olmasına kırıldım didem" Söylemezsen nerden bilcek çocuk malmısın didem. Anlatmadan anlıyan olsaydı, duymadan bilen olsaydı zaten hiç sevmezdin onu.
"Olmayan bişeyi yaratmaya çabalayan tek kişi olduğumu fark ettiğimde ona kırıldım selin." Aferim kız selin ismin sarışın aptal kız ismi olsa da kırılmak için tek mantıklı sebebi olan sensin gördüklerim arasında.

19 Aralık 2010 Pazar

Üzerim Seni

Eveeeet çocuklar Godlessfrog ile masal saatine hoşgeldiniz. Şahanın yaratıcı olduğu dönemdeki süha amca ile masal saati geldi aklıma çok özlemişim. Eveeet çocuklar cuma günü. Alsancak gül sokağı falan filan coşmuş tabi biz 20:00de ordaydık ondan esas olayları kaçırmışız. Kısa sürmüş ama zaten olayda esnafa müşteri çekmekmiş onu anladık dükkanlar 21:00da boşalmıştı resmen. Yazgan stand açmış "Rose" ve "White" şarap sattı 7.5 liraya. Rose gayet lezzetliydi. Alsancakta bira içtikten sonra bornovaya arkadaşlara geçtik orda muhabbetimize daha fazla alkol ile devam ederek "Trivial Pursuit" oynadık. Sabah 7 gibi yatağa mutlu mutlu girdik kafamızı yastığa koyduk. Özetle cuma günü eğlence, alkol, sevinç, mutluluk, coşku, kahkaha, daha da kahkaha, pek daha kahkaha, pek pek daha neyse anladın sen onu. Eveeeeet çocuklar cumartesi günü. Dört saatlik uykunun ardından annemin telefonunu ile uyandım. Ailemizden saydığımız arkadaşımın hastaneye yatırıldığını öğrendim. Uykusuzluk ve alkolün bir araya gelmesi ile açığa çıkan muhteşem baş ağrısı ile sanki çizikler içindeki bir dvd den film izlercesine duraksayan düşünme ve algılama yeteneği akşama kadar bana eşlik etti. Hastanelerin heralde bulunmayı isteyeceğim son yerler olması ve durumun ciddiyeti üstüne uykusuz akşamdan kalma halim tüm enerjimi çekti. Cuma tüm olumsuzluklardan kaçarken sağnak üzüntü ve moral bozukluğuna yakalandığım cumartesi gününde bir duş alıp köpeğimi gezdirmem günün gerisini getirmem için muhtaç olduğum rahatlığı sağlasada arkadaşımla buluşmaya giderken olumsuz senaryolar kafamda döndü durdu. Yazdan beri hafif sıkıntılı zamanlar geçirmenin verdiği bıkkınlık üstüne benim için önemli bir insanın sağlık durumu, tüm karamsarlığımı tutan ve kapatmak için ne kadar uğraşsam da aralık kalan kapıyı ardına kadar açtı bugün. Hep yüzü gülen genelde sıkıntıları içten içe yaşayan belli etmiyen ve konuşmayan biri olunca içten içe sıkılsanız da herşeye gülebiliyo oluyosunuz. Akşam buluştuğum ve yeni tanıştığım üç insanın yanında olumsuzluklardan uzak 2.5 saat geçirdim. Yorucu ve kötü geçen günün sonunu yüzümde tebessümle  evin yolunu tutmuş olarak getirdim. Herşey üst üste gelse de günün sonunda üzüntüden uzak güzel zamanlar yaşayabileceğimize inanmak ve umut etmek lazımmış. Sıkıntılı günleri bu akşam itibari ile geride bırakıp üzüntü getircek hadiseleri güle eğlene karşıladığım günlerime geri dönüyorum. Öle beni üzerim diye gelmeyin üzerim sizi küçük üzüntücükler.


PS: Dünya iyisi bir insan olan  kardeş yarısı sevgili dostumun en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını tüm kalbimle diliyorum. İyileşeceğinden hepimiz eminiz.
PS: Cumartesi akşamı muhabbetleriyle günüme güzellik getiren üç güzel insana teşekkür hatta eyvallah ;) Ayrıca 150 izleyicim olmasada beni izleyen 18 kişiyi 132 izleyiciye değişmem ;)

16 Aralık 2010 Perşembe

Ankarada yaşıcam, ampülü sevicem

Monoton yaşam serttir delikanlı kendine dikkat et!
Okul ve ev arası geçen haftalık rutinden kaçıp kurtulmak için karşıyakadaki arkadaşıma gidiyorum giderken dönerken izmirin yeni tren hattı izbanla yolculuk ediyoruz. Yoğun saatlerde insanı hayattan bezdiren bir kalabalık halkapınar metro ve tren istasyonununda sabit bir halde uzun bir süre sabit bulunmakta. Özellikle trenden inmek dünyanın en zor uğraşı oluyor. Halkapınarda insan bekliyen yamyam sürüsü gibi bi ton insan tren bekliyor ve tren durunca asla kapının önünü boşaltmıyolar. Hatta direk içeri dalıyolar ve inemiyosun çok rahat. Herşeyi güzel olan izmirimde değişmesini istediğim tek şey bir vasıtaya binerken kaos yaratan zihniyet. Asla sıraya girmeyiz ne otobüs için  ne vapur için ne metro için. Hep kaynak yaparız. Hele orta yaşı aşalı hayli süre geçmiş bir teyzeysek kaynağın alayını yaparız vallahi. Ankarayı hiç sevmem ama orda böyle bir saygı varmış o yüzden takdir ediyorum.  Tek bölümünü kaçırmadığım Behzat Ç. dizisi ile Ankaraya olan nefretim sempatiye döndü zaten. Bir de sıraya girip düzenli, saygılı vasıta kullanması bonus oldu. Melih Gökçek'in Ankara'nın sırtından gaftilediği paraların bi kısmıyla Ankaraya deniz getirebilirse AKP hem Ankaraya yerleşirim hem AKP li olurum bence.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Sanal Kârhane

Epeydir istiyodum güncel bişeyle ilgili yazı yazmak muhteşem bi başlangıç konusu buldum. Habertürk ün sitesinde okudum ordan direk alıntı yapıyorum konuyu özetle. Üniversite mezunu 27 yaşında ki Onur E. facebookda kurduğu "Ataköy Randevu" profilinde yarı çıplak çoğu yabancı uyruklu kadınların fotoğraflarını yayınlayarak müşterilerinden hesabına 50 lira yatırttı. Dolandırıldığını anlıyan son kurbanı T.A şikayet edince yakalandı. Onur E. nin hesabına 44 kişinin para yatırdığı saptanmış. 2200 TL kazanç sağlamış burdan. T.A 44. kişi ve dolandırıldığını anlayınca polise başvuruda bulunmuş. Nasıl anladığını çok merak ettim heralde ben anlıyamazdım. Ben birine cinsel ilişkiye girmek için para verip kandırıldığımı anlamazdım heralde. 43 kişi anlamamış parayı vermişler gelen giden yok heralde bi ara seviştik demişler sanırım. Yada şöyle düşünmüş olabilirler mi " Ulan bi rus tutalım dedik adama parayı verdik ne ses var ne seda kazıklandık tamam hangi yüzle polise gitcez hadi gitsek ne diycez." Facebook daki fake profiller ne işe yarar diye merak ediyodum meğer bu işeymiş. Bu profillere inanıp fotoğraflara yorum yazıp onlara asılan adamlara acıyodum meğer olayın esas acı kısmı onlarla yatmak için dereyi görmeden 50 lirayı yollıyan insanlar varmış. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış çocuk 44 kişiden biri öğrense yerini yurdunu o paranın iadesi Onur E. yi rahatsız eder diye düşünüyorum. Tek ilişkiye girme umudu facebook olan 44 kişinin iade olarak herhangi meblağda bir parayla yetinceğini sanmıyorum. Üstüne kazıklanmayı da ekleyince olay çirkinleşir mümkün olduğunca. Her gün kadına şiddet, taciz, istek dışı fuhuşa zorlama, tecavüz bunun gibi insanlık suçlarını protesto eden gruplar, mesajlar, protestolar sosyal paylaşım sitelerinde cirit atıyor. Bir ülkedeki insanların düşünce yapısı nesilden nesile aktarılıyor tek bir tren rayında ilerliyor siz bi yerde ona makas atmazsanız bu böyle gidicek. Kimse eğitim sistemine sosyal konuları ilgilendiren bu tarz konuları işleyecek bir dersin varlığı hakkında konuşmuyor. Hatta eskiden var olan bu tarz dersler müfredattan kaldırılıyor önemini kaybediyor. Kanunlar, cezalar insanları suç işlemekten caydırmakta yetersizdir her zaman yetersiz kalıcaktır. İnsanlar bir şeyi elde etmek için bir bedel ödemenin gerektiğini çok uzun yıllar önce kabullendi zaten. Düşünce yapısı geliştirilmedikçe işlenen insanlık suçları git gide artıcak içinden çıkılamıyacak bir hale gelicek. O zaman Türkiyede yaşıyan bütün herkes 7den 70 facebook açıp profil fotosunu Tasmania canavarı yapsada bu ülkede işlenen bütün utanç suçları bitecek mi? Elimizdeki tek plan bu gibi geldi bana başka alternatifimiz yok gibi gözüküyor. Ha bide şey var "İddia ediyorum çocuklara, kadınlara tecavüz etmiyecek 1milyon kişi bulurum" İki planı eş zamanlı uygularsak temiz bir geleceğimiz olabileceğine inanıyorum.

28 Kasım 2010 Pazar

İzmir de ağustos sıcağına katlanmak zorunda kalan insanların günün en sıcak olduğu saatlerde doldurduğu kıbrıs şehitler caddesi. Bir zamanlar esmer olan son iki haftasını oturduğu apartmanın tepesinde geçiren ve gece insanı olan ben her sabah çatıdaki yerimi almak için bu caddeyi her gün dolduran insan sayısının iki katı daha istekliydim bu hayatı yaşamaya. Yokuş aşağı giden iç dünyam sonunda papatya dolu yemyeşil çayırlara geçiş yapmıştı son iki haftadır. Geçişin bana çarpan arabayla başlaması ironik oldu sanki evren darlanmalardan kurtulmam için bana fiziki kuvvet uyguladı. Evren dedim de benim adım Devrim. Ne alaka şimdi ?!? diyorsan anlatırım gün batımında bir gün. Evrenin nezaketinin hatırası olan yaralarım terim yüzünden inanılmaz acıyıp kaşınsa da bir gıdım kabuk yolmadım iki haftadır. Yolunacak kabuk yokluğunda yara bere almak isteyen ben nasıl mı dayandım iki hafta? Bu hikayedeki tüm olumsuz şartlara dayanmamı sağlayan güzellik sayesinde. Tabi birde alsancak iskele arkasından körfeze batan güneş sayesinde. Denize batmıyor aslında biliyorum ama izmiri şımartmayı seviyorum. Ne zaman güneş cam iskelenin arkasına inse o güzel renk içimi ısıtır sanki ayaklarımı suda hissettirir beni mutlu eder ama tüm bunları hissettiren aslında onun gülüşüdür her gün aynı saatlerdeki gülüşü. Hep keyifsiz olduğu için o gülüş beni o kadar mutlu ediyor belki de. Ev arkadaşım yanıma gelip oturdu beni bu röntgencilikten vazgeçirmek için konuşacak kesin. Severim Murat'ı anlaşırız genelde sorun yaşamadık hiç ama herkes aynı kafa yapısına sahip olsa hayat zevksiz olurdu zaten ona göre röntgencilik bana göre tutku. İki haftadır çatıda olduğum her an çalmaya devam eden şarkının sesini açtım Muratın geldiğini duyduğumda. Keep on tryin'. Fonda çalan şarkı ve karşımdaki güzel yüz beni bu çatıdan alıp iskelede oturup ayaklarımı denize sallandırırken gözlerim kapalı şişko şişe efes içtiğim çeşmeye götürüyor. Murat bi süre bana baktı sessiz sessiz şarkının bitmesini bekledi ikimizde sevmezdik şarkı bitmeden kapatanı.
M: "Ne zaman çıkçak dışarı"
D: "Yarım saat sonra falan çıkar."
M: "Valla biri benim monoton hayatımı ezberlese altıma sıçardım. Bildiğin stalker olmuşun sen. Neyse kaptan bak millet rahatsız olmaya başlıcak iyice abarttın çıktığı zaman sokakta yanına git konuş. Yok olmaz dı ıkdı bıktı diyosan b planını uygularım."
D: "Milletin atarından tırsıp aşağı ineceğimi düşünüyosan direk b planına geçelim hacı. Nedir plan Mr.T"
Hiç ayırmazdım gözümü o pencereden her saniyede güneşi görmek isterdim. Mahsun olsa kıskanırdı her saniye görüyorum diye. Murata döndüm lafım biterken yüzüne gülmek için tekrar onu görmek istedim güneş gitmiş oda zifiri karanlık. Telaşlandım aslında aşağı koşturup onu yakalamak istiyordum, gerçi bunu her nefesimde istiyordum ama bu sefer yapabilecektim. Hissediyordum, o ruhsuz kalabalıkta karşısında durup ufku andıran gözlerine bakabilecektim. Komik zaten en büyük korkum göz göze gelmekti. İçime işlemediki bakışları daha hiç, ya donup kalırsam diye düşünüyordum hep. Yüzümdeki telaşı, kararsızlığı gören murat ayağa fırladı.
M:"Hadi bakalım b planının vakti geldi sen gene Lincoln gibi oturup kaldın tahtına martı kral."
Çatıdan indi sorularıma kulak asmadan, zor kapanan çelik kapımızı çarpıp asansöre bindi. Kalkamadım yerimden dediği gibi heykel gibi oturup kaldım sandalyeme. Kalabalık caddede gözlerim apartmanın önünde murat'ı aramaya başladı. Bulamadım onu bir türlü kalabalıkta güneşi hala görebiliyordum çok uzakta. Dizlerim karıncalandı telaşım içime sığmadı dizlerimi titretti. Arkama yaslanıp patlatmak istercesine iki elimle kafamı sıkmaya başladım. Tekrar açtım gözlerimi baktım güneşin odasında ışık, duvarda bir gölge. Işık kapandı. Sanki altıma kamp ateşi yakmışlardı ben bu kadar terlemedim hiç, güneş o kadar kısa sürede eve dönemeyecek kadar uzaktaydı görmüştüm onu. Işığı kim açtı? Murat nereye gitti? kafamın içinde bi maymun varmışta yaramazlık yapıyor sanki. Kafamda düşünceler dönüp dururken zaman akışını yitirdi, tüm fikirler birbirine girdi ordan oraya savruldu takip edemedim boşluğa takılıp kaldım, ta ki kapının sesini duyana kadar. Bu ses benim algılarımı açmama neden oldu ama esas beni boşluktan çıkaran şey Muratın kucağıma attığı fotoğraftı. Güneşle benim fotoğrafım. Rüyalarımı süsleyen sahnenin, zihnimi döven bir balyoza dönüşmesi. Kafamın içinde yankılandı çarpan kapının sesi, karanlık içinde kayboldum.

10 Ekim 2010 Pazar

Kamboçyanın Gülleri kız seni kimler elledi

Bayadır bayadır yazamıyodum be hacı. Hacı benim eski günlüğümün adıydı bak ona da kaç yıl oldu yazmayalı ne zaman otobüsle seyahat etsem ona yazardım. Genelde izmir istanbul hattında kullandığım efsane dostum du be. Otobüs yolculukları sıkıntılı anlar habercisidir hacı. Koltuk manyakları 8 saatlik yolculukta sürekli onun ayarıyla oynıyan manyaklar neyse. Hacı esas konuyu geçiştiriyosun bak epeydir izlemediğim türk televizyonuna disko kingo ilen bi hazırlık maçına çıkıyım ısınayım istedim ama gene olmadı. Şu büyük insanı söliyen arkadaş var programda şarkıcı Gökhan soy adını bilmiyorum sölemiyolarda şimdi tvde neyse. Programın ilk başında bağlanan 3 hatunda evlatlıktan red edilmesi gereken hatta ve hatta bak senin kızın böle olcak ergen iken babası deseler tuvalate atar sifonu çekerim üstünede sıçarım yahu! Ne boş, ne gereksiz yahu bu hatunlar. Benim daha da sevgilim olmaz sanki hacı bu ne yea. Hadi saygı göster demi hatunlara ama yani şimdi böle emsaller olunca gözümde biri ayvaya elma dese ıka bık dese hemen bi tiskinirim ki. Bak şimdide apaçi müziğini yapan Dj Akman çıktı acaip acaip bi şarkı sölüyo türkçem kötü diyip türkçe rap yapıyo falan bütün şarkı "r" harfi üstüne arkadaş ne bi bağlantı ne bişi var çoğul eklerle bişiler yapmış eleman resmen. Ne doldum hacı ben ara ara kusayım sana böyle şu aralar zaten köpeğimi gezdirirken karşılaştığım nefesi israf insanlardan yeşilyurt dolmuşu gibi doldum bendime sığmam taşıyorum o yea burdan rap mi yapsam dedim olmadı sıçtım bu cümlede böle salak oldu ha ye acı çile döktülerr üstüme anne hayat bize gülmedi derrr gidip giderrsen buralardan ebele gübele ha o ye. Demem o ki akarı kokarı olmıyan ellenmemiş bi kız bulmak lazım yani ayarlarıyla ellenmemiş orji yane. Ellenmişsede fabrika ayarlarına dönülsün pre ergen, post ergen, kompile ergen dönemlerini aklı başında geçirmiş hatun istiyorum ben yahu. Liseden arkadaş arzuyla alsancakta buluşcaz dediğimde kim o sürtük demesin misal. Ben gelişkin bi insanım recep ivedik çok iğrenç bööö ööö demiyip sadece boş espiri olduğu için gülsün ulen şuursuz madem gelişkinsin abzürd komediye değer ver bilad!!! Bu arada okan ın kliplerde oynayan sarışın siyah uzun saçlı iki tipe hastayım since three years old. Yazıyı da kocakafaların hazırladığı yaprak dökümleri ali rıza bey in Oğuz katil yazısına saçmalamalarının videosunu herkese tavsiye ederim. Aha yazıyı bitiremiom dur izmirden ezgi arıyo kingo disco yu kesin efsane. Bağlanmadı pfff bu böle kızlar töbe estafurullah bişi olmuş heralde banu alkan'ın sağ memesinden nem kapmışlar sankim de böle bişi olmuşlar ilginç. Hadi hacı lok tar ogar

13 Eylül 2010 Pazartesi

Wuhu evet bebeğim başardın Barney Stinson'ın rekorunu kırdın, onun 5 sezonda götürdüğü hatun sayısını 100'e 1000'e katladın respect tayyoş. Who is the man tayyip is the man yea

9 Eylül 2010 Perşembe

Güneş kendini bizden sakınırken tamamen saklanmadan önceki son dakikalarda denizin üstüne vuran ışığı eşsiz bir ışık oyunu sergiler, bir an şerefe yapmak için arkadaşlarına dönersin geri bi bakmışsın karşıyakanın arkasına saklanmış yakamozunu da alıp gitmiş. Bu cümledir benim sözlüğümde mutluluk kelimesinin karşılığı hacı.

Hatunlar Çıldırmış Olmalı

Hayatı izlemeyi sevenlerdenim otobüste boş boş bakmam dışarı hep insanlara bakarım izlerim vs. Bazen garip durumlar oluyo bu yüzden özellikle eşşek yüküyle içtiysem çakırkeyf sınırını aştığım için kime ne kadar bakıyorum ne sıklıkta bakıyorum ayı gibi mi bakıyorum böle şeyleri takip edemediğim için sapık sanıldığım olmuştur eminim. Herneyse ben sapık olarak suçlanmaktan da şikayet etmem "özümde ne olduğumu bi ben bilirim"ci bi düşüncem olduğunan. Hatunlar kafayı yemiş ama bunu bi anla yaşadığım bi kaç vaka var madde madde paylaşıyorum şimdi senle okuyan kişi.

         
        Bu gül sokak mı ne diyolar alsancakta tiky çaycıların olduğu yere heh ordan yürüyorum bi gün kıbrıs şehitler caddesine doğru ritze gidicektim sanırım arkadaşla buluşmak için. Arkamda bir "gossip girl" çetesi yürüyo döndüm baktım bi iki kere hepsinin tipine falan, aynı hızda gazi kadınlar sokağının girişine kadar yürüdük ta ordan. Üç kırmızı ışık geçtik üçünde de yeşili bekledik yani epey konuşma oldu sen anla hacı. Grubun "blair" olanı en azından benim tahminim ki yanılmıyorum çok net son bi kaç ilişkisini anlatıo falan yok kaan yok berkan bişiler diyo bıd bıd sora bundan sora ilişki yaşamak istediği erkeği tarif etmeye başladı ablacık. Gazi ilköğretimden karşıya geçerken şöyle bi cümle kurdu "Bana msj atıcak, facebookta şirin komıt atıcak, twitterda kovalıcak biri olsun." Seriously is that it? Hadi bi siktir ama ya, defol git hayatımdan hatta bu hayattan git siktir git samanyolunu terk et bi şekil. Gene darlandım bak diğer olayları başka zamana atıyorum ah kızım salak kızım böle hayaldeki erkek mi olur ? diye bitsin.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Türkiye Referanduma gidiyoda bende kendimi kaybetmeye doğru gidiyorum. Olsa bitsede kurtulsam yeter bıktım lan. Hayır hayır hayır hayır nolur hayır de nolur nolur die facebookda orda burda sürekli beynimi yıkamaya çalışıyorlar gibi geliyor. Hayır bak gene hayır dedim neyse yahu zaten bu seçimde kim bilir ne pislikler döncek hiç bir anlamı yok benim oyumun benim için ama gene kullanıcaz tabi orası kesin ama nolu nolur nolur bu baskı bi son bulsun ulan!! Zaten her boka hayır demeyi çok seven eskinin sol görüş geleneğini sürdüren boş insanlar her fırsatta kıbrıs şehitlerde slogan atıyor her sabah neler oluyor hayatta tayyip ağlıyor hüngür hüngür orda die uyanmaktan bıktım arkadaşım. Antipatikleştirmeyin işi bu kadar tantana sonunda evet çıkınca iki hafta konuşulmaz hemen unutulur o kadarda rahatız aslında şuursuzlukta dünya deviyiz.

29 Ağustos 2010 Pazar

Ah oğlum salak oğlum a kızım salak kızım diyerek başlamak istedim. Çok pis sitem ederim die de devam ediyorum hatta yahu. Hiç tanımadığın bir insana kibar olmak  ne kadar zor olabilir şu ülkede arkadaş. Hep mi huysuz şirini oynamak zorundasın metropol ortamında. Hayır köyüne gitsen evini soyan hırsıza bile şirine kesilirsin sırf toprağın diye demi yavşak insan. Kendimle çeliştim ben niye hala nazik davranıyorum basit insanlara bile. Otobüs gelince kapıya amerikan futbolundaki hücumcular gibi "charge" eden teyzelere, nası olsa bana kesin yol verecek diyip sırada önüme atlayan kaşar ablalara, çüke sürülecek beyni olmayan abi ve amcalarıma. En çok da şu kaşar ablalara tavım nasıl laf sokasım, acımasızca konuşasım geliyor yüzlerine yüzlerine. Bu yılın modası belki ama artık modadan, tarzdan çıkan ve kevaşe milli forması haline gelen ultra kısa şort ile alakasız bişiler giyip ki amaç zaten şortu giymek gerisi yalan, hani olmayan şortumla ilgide çekemezsem en azından ulan ne kokuyor diye bakınsın ipneler etrafına da görsünler beni diyerek sıkılan ucuz bayık boktan çiçek esanslı parfümler. Nasıl severdim orda burda güzel hatunlara bakmayı, kıyafeti, yüzü, vücudu hakkındaki düşüncelerimi arkadaşlarımla konuşmayı. Bu yaz bitse de kurtulsam diyorum artık yeter lan. Ben bile yeter diyorsam herkes sıkılmıştır arkadaş, tamam güzelim hava sıcakta az bi giyin ya. Tayyibe evet diyip bu kara çarşafa giden yolda bir ışık bende yaksam dediğim oldu geçen gün. Açık saçık giyinmek marifet değil önemli olan bunu bi uyum içinde yapıp beğenilmeye açık bir tablo oluşturmak olay a güzel kızım yapma yani artık bunu nolur lütfen hatta ve hatta.

10 Ağustos 2010 Salı

Human Nature

   

Sessizliğin içindeyim olan biteni anlama gayretinde. Kolik sendromu yaşıyan bebekler gibi muhtacım anlamsızlığı ile huzur veren gürültüye. Daha ne kadar nefes almam lazım hayata karışmak için, cesaretimi bulup kalabalıkta dayanmak için. Işığın dansına dalarım, uzaklara, derinlere gidebilmeyi beklerim. İnsanlardan keyif alabilirim belki de onların arasına karışıp aralarında ilerlesem. Denedim daha önce olmadı, yapamadım. İhanetlerine aldırmayan, kurbanlarıyla yüzleşmeyen kör hainlerden olamadım. Gece karanlığında bile yıldızlara bakıp uyuyabilecek huzuru bulamadım, kaldı ki güneşin cehennemi öngören sıcağında huzurla yatabileyim. Uzaklara bir çırpıda gidebilecek imkanı olmayan biriyim. Özgürlüğe kanat çırpıp uçup gidebileceklerin aksine bu kaosla yaşamayı hazmedemedim. Yaşama dahil olup içlerine giremedim, bocaladım. Bilemedim nereye gitmem gerektiğine, nereye gitmek istediğime karar veremedim onların aksine. Kafamın içinde eksikliğini hissettiğim kayıp ufak anılar var sanki. Bu karkagaşada asla bulamayacağım. Kaçıyorum huzura doğru bir anlık rahatlama umudu ile. Huzura da kavuşamıyorum, atlayamıyorum hep sonunda duraksıyorum. Onların yarattığı karmaşa geliyor aklıma, amaçsız arayışlarının yarattığı kaos ve anlamsızlık. Zamana kafa tutan kibirleri geliyor, şuursuz cüretleri midemi bulandırıyor. Bir an tereddüt etmiyorlar, düştükleri seviyeyi görmezden gelebilecek kadar tiksinçler. Amaçsız arayışları hiç bir zaman sona ermeyecek. Cahillikleri her zaman ölümü ayaklarımızın altında tutacak. Onları arındırabilecek cesareti bulana kadar öfkem içimde alevlenip beni küle çevirecek, yada karanlıkta sahte huzuru bulabileceğime kendimi inandıracağım. Onlara katılmadan kıyısından tutunacağım ve karanlıkta içimdeki haine direneceğim.


Dream Work - Human Nature from Mustafa Sezen
http://www.myspace.com/512512522

İsyan, İnsan, İktidar, İlgi, İtiraz, İtaat

İsyanlardayım! Afakanlar bastı, sıkıntılar danua oldu göğsümde uyuya kaldı! İnsanlara olan öfkem kotayı geçti. İktidarsız, ilgisiz, itiraz yoksunu adeta ibiş gibi hayat sürdüren ne kadar çok insan var! Zeitgeist'i izledim yeniden ilk filmini öfke ve sinirle doldu içim. Evrim benim için çoktan kanıtlanmıştır hacı! Bu sisteme uyum gösterip onunla yaşıyan ve onun isteklerine seve seve itaat eden insan pisliği tek bir hücredende gelişmiştir, maymundan da gelmiştir hatta ve hatta kertenkelenin bokunda ürüyen tek hücreliden evrimleşmiştir. İtiraz etmiyen uysal kuzular karabaşın kime neye havladığına bakmadan hemen kaçışıyor çitlerin arkasına. Arada bazı asiler olsada onlarda mantıklı bir şekilde isyan etmektense karmaşayı, kaosu ve şiddeti ön kapıdan davet ediyorlar. En arsız bitki bile güneşe ihtiyaç duyar tıpkı süren sistemin kaosa, savaşa, korkuya ve şiddete ihtiyaç duyduğu gibi. Bu bloğu açmamdaki esas dürtü içimdeki yavru isyandır, herşeyin yavrusu güzel olur derler ya domuzun yavrusunu bile severiz ama 5 ay geçsin ıyyk deriz kışt deriz. Herkesin içine birer yavru isyan koymaktır isteğim, amacımsa kendi isyanımı büyütüp diğer insanların isyanından cesaret almak. Yarından itibaren sokaklarda korsan röportaj yapıp insanları uyandırabilmeye, düşünmeye sevk etmeye yeticek kadar. O kadar yavşak bir millet olduk ki asıl düşüncelerimizi bile söylemez olduk. Bir yalanı yaşıyoruz, insanların bizi izleyeceğini öğrendiğimizde en normal sorulara bile saçma saçma samimiyetsiz yanıtlar veriyoruz. Halbuki bizim en iyi yaptığımız şey alkol masasında memleketi kurtarmaktır, her türk gencinin yaşlısının hobisi budur! Alkolün bizim insana verdiği dürüstlük o kadar enteresan ki. Efes katkılarıyla alsancakda bornovada dolaşıp dolaşıp tuttuğumuzla sarhoşla konuşup her hafta bunları paylaşıp üstüne tartışacağız. Bu blog bu isyanın ilk çıkışı olsun bakalım youtube da bi kanal açıp yavrumuz büyüdükçede facebook twitter akarız artık!

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Çeşme Et Pazarı!

Bir hafta süren çeşme macerası sonu bitik şekilde yarım saat önce eve girdim. Tatil hiç kafamda yoktu zaten birden yaşanan olayların sonucu daha doğrusu yaşanmış olayları birden öğrenmem ile başlıyan panik ataklı, stresli, sıkıntılı ve üzüntülü iki gün sonucu çeşmeye gidicek arkadaşımın peşine takılıp firar eyledim izmirden. Alkol ve sigara ile bünyeyi sakinleştirip deniz kenarında kafa boşaltma, rahatlama ve düşünme çabaları daha ilk günden sonuç verdi. İlk gün beşte kalkıp çıktığımız balık tutma maratonunun başlangıcı güzel manzaralar, oltaya gelen üç beş balık, güneşin doğuşuna karşı içilen bira, hafif dalgalı fakat mükemmel bi deniz ondan sora suya düşen telefon altı saat sonucu tutulan iki üç küçük balık mini mini sıkıntılar yani ehi. Aslında hiç canımızı sıkmadı sudan çıkan telefonla minik balıklar rahatlamak, durgunlaşmak ve darlanmamak için o kadar istekliydik ki son gün ehliyeti kaptırıp 411 lira bayılcak üzere olmamız bile bizi darlamadı moralleri bozmadı. Herneyse "Sibel Hope" isimli bir kedi ve iki adamın tatil hikayesi böyle başladı işte, öğlen 12 ve akşam üstü 4 - 5 arası tatlı uykulardan arta kalan zamanda iskelede seyyar sandalyeler üstünde balık tutup denize girip soğuk bira ve votkalarla rehabilite olduk. Gecenin sessizliği, dalgalanan ışıklar, ay'ın mükemmelliği herşey kusursuz ve mükemmel geçti bizim için. Ertesi gün çiftlikköye doğru arabayla giderken yapılan hız ve agresif sürücülükten sonra güneşin alnına oturup bira yudumlarken insanları seyrettik. "Çiko" diye hitap ettiğim akrabam bizi zodiac la denize çıkardı. Botun önüne tutunup suyun içinde seyahat etmek oldukça keyifli bu arada. Tekenede bira içmek güzel kafalarda balık tutmaya çabalamak huzurlu hoş işler. Herneyse aşağı yukarı her gün böyle geçti cumartesiye kadar. Beşinci gecemizde gene birde başlıyan balık tutma aksiyonumuz hiç balık tutamadığımız için biraz sinire kesti bizi. Kıyıdan 500 metre açıkta denizin ortasındaki kayalıklara şişebilen kırmızı bayan çantası içindeki olta ve yemlerle yüzdük. Birimiz gözlükle oltayı balıkların olduğu yere götürürken diğeri oltayı tutup ayakta durmaya çalıştı. İki üç saat orda donup vücudumuzdaki su seviyesini % 10'a düşürüp heryerimizin 155 yaşındaymışız gibi buruştuğunu gördüğümüzde artık toparlanmamız gerektiğini anladık ve balık faslını bıraktık. 7 Ağustostaki Nouvelle Vague konserine gittik aya yorgi Babylondaydı. Babylon muhteşem bir yer, sahnesi, mekanlar, logosu her şey mükemmel. İstemeye istemeye gitmiş olsakda (aramıza katılan üçüncü ve dördüncü arkadaşlar ısrarcıydılar) Nouvelle  Vague çok eğlenceli ve kaliteli müzik yapan bir grup olduğu için baya eğlendik. Daha sonra dj Hayk devam etti programa o da fena değildi çılgınca amaçcız dans ettim rahatladım. Kendimi herşeyden etrafımdaki herkesden soyutlamışım olayları hiç takip etmemişim. Balıksız gecelerdeki tek dostum kendini baya darlamış öfkelenmiş sinir sinirli dolanıyodu ortalarda. Oturduk konuştuk bulunduğumuz ortamın ne kadar iğrenç olduğunu görmeme ön ayak oldu. Partneri tuvalete, içki almaya falan giden başkalarıyla kesişip oynaşıyo, hatunlar et parçası gibi bir kalite, tarz, stil olmadan sadece bi yerlerini göstermek amaçları. Kadın vücuduna aşık ben bile tiksindim gördüklerimden. Ortamdaki tüm erkekler kasap zaten nefes alan herşeyi kesebilirler orda. Güzel bir grubun konserinden çok et kesmeye veya kestirmeye gelenlerin çoğunlukta olması sabaha kadar eğlenme planımızı iptal edip gece 3 gibi eve dönmeye karar vermemize neden oldu. Sabah 6 ya kadar babylonda olcaktık aslında bende buna güvenip 2 tane 33'lük minik tombul şişede efes içtim ama çevirmeye yakalanıp hastaneden alınan kan raporuna göre 58 promille faka geldik. Hem ufak bir fark hem dandik iki şişe bira yüzünden 6 ay ehliyeti kaptırmak ve bi ton ceza ödemek çok sıkıntılı bir durum olsada hala insanlardan nefret eden, amaçsız salaklardan inanılmaz tiksinen huzurlu ve rahat bir kişiyim. Hayat keşkilerle yürümez iç çekmek fazla düşünmek yersiz, elbet yeri gelir bende keşki derim ama benim keşkilerim edindiğim tecrübeyi ve kararları temsil eder. O yüzden şimdi kendime not "Keşki bir insanı herkesden çok sevip, diğer insanların tepesinde tutup o kadar değer vermeseydim."

1 Ağustos 2010 Pazar

Bırak aksın çikolatayıda parayıda...


Ufak şeylerle mutlu olabilen bi insanım derler ya, onu siktir et ufak şeylerle bok gibi para kazanabilen bi insan olmak bi marifet. "Cup Corn" muhabbeti ile başladı bu alışveriş merkezlerinde küçük stand açıp elde atıştırmalık satma olayı. Her alışveriş merkezinde en az bi tane var, şimdi yeni moda çikolata pınarı ama ve "cup corn" a göre daha başarılı bence. Bardakta mısır olayı herkese hitap etmiyor bi kere hemde o kadar can çektircek bi olay değil kokusunu aldın mı ağzın sulanır siler geçersin iki dakkaya unutursun. Ama işte Çikolata Pınarı aşmış bi kere satıldığı ortamdaki baskın topluluğa hitap ediyor. Alışveriş merkezini yöneten de yönlendirende batıranda çıkaranda hatundur hacı. Genel olarak konuşursak herkesin kabullendiği gerçekler;

  •  Kızlar morali bozuk olduklarında alışverişe giderler.
  • Kızlar manitalarıyla alışverişe kesin giderler.
  • Kızlar regl olduklarında kız arkadaşları tarafından alışverişe zorlanabilirler.

Kabaca şöyle hesaplasak balçova agora gibi bi alışveriş merkezine günde 1000 kişi gelse bunun yarısı hatun olsa 500 olası satış demek. Regl bi hatunun çikolata pınarı görüpte yürüyüp gitmesi gibi bi olay zaten yok, manitası ile gelen hatunlar erkeğin dallamalığı yüzünden yada kendi uyuzlukları yüzünden kavga etse elemanlar çikolata pınarına beşer lira toslıycak kaçarı yok. Hadi diyelim kavga etmiyolar o zaman jest olsun diye garanti toslıcaklar çilek+çikolata aldın mı iki saat içinde ki olası 5 kusurlu hareketin es geçilir çok net. Morali bozuk olan hatunlar zaten pınarı gördülermi bi dururlar, çikolatın kokusu saniyelik bi mutluluğa neder olur devamı için standa deliler gibi koştururlar. Çoluk çocukda bonus olur ki eğer bi işte çocuklar bonus durumundaysa deli gibi para kazanıyosunuzdur. Günde 200 300 bardak satılır çok rahat haftasonları falan çıldırtır zaten. Bardak başına 2 lira kar ediliyo desen o standın kirası aylık 10bin lira olsa koymaz. Bu ufak çaplı işlerinden en parlak olanı budur adamlar çözmüş halletmiş.

"Çirkin", "Çekiştirmek", "Çirkeflik", "Çemkirmek"

Çirkin insanların sözde yarıştıkları programlarda birbirlerini çekiştirmesi, saçma sapan şeylere takılıp çirkeflik yapması ve kamera karşısında yalnızken milletin arkasından çemkirmesi dokuz yıl önce başlıyan bir furya ile sonunda bizim karakterimiz oldu. "BBG" ile tanıştığımız entrika dolu dünya zamanında "Dallas'ın Ceyarına ("J.R Ewing") dayanan anne baba tayfasını, gençleri ve etkilenme katsayısı tavanlarda gezen yaşlı ve çocukları yutuverdi. Yüzümüzden düşmeyen maskelere yenisi eklendi yapay kibarlık, terbiyelilik, hayatta hiç küfretmemiş gibi davranmak. İlerleyen teknoloji ile ninelerimizin bile en az bir hesabının olduğu sosyal siteler facebook, twitter ve arkadaşları sayesinde çevremizle herşeyi paylaşma gibi bir imkanımız oldu. AKP'den nefret eden bir milyon kişi bile bulmaya çalıştık, ama sonra baktık ki o davetleri gönderen en ısrarlı insanlar akp mitinglerinde ampullü tshirtlerle fink attılar. Beş yıl önce tvde bizden hiç bir şey yoktu bizi yansıtan şimdi bizzat biz bütün çirkefliğimizle ve iğrençliğimizle gayet tiksinç bir şekilde televizyondayız sabahtan akşama kadar. Dizilerde şerefsiz kelimesini sansürlüyoruz çünkü çok sakıncalı da bi bak her dizide master degree bir şerefsiz evladı ve sürtüklerin sürtüğü sinsi bir kaltak karakterini ön planda tutuyoruz. Bütün çirkinliklerin, ikiyüzlülüklerin ve aşağılık haraketlerin cirit attığı, bizim aramızdan gerçek hayattan ve kamera karşısında doğal davrandığı söylenilen insanlar tarafından çekilen programların bizim eğlence anlayışımız olması aşamadığım bir gerçekken şimdide çoğumuzun gerçek yüzünü yansıttığını sindirmeye çalışıyorum.